aşka dair karalamalar 1 gitarın tellerinden sallanıyor özlemin şarkısı dinledikçe dalıyorum derin sularına sözler kaybettiğim beni bana getiriyor kucaklayınca kendimi sen olup ıslanıyorum 2 yıkılmış mahallenin sesi çok çıkan serserisiyim içimdeki viranede yankılanıyor kutsadığım ismin elbette
sobelenme arzusu
sobelenme arzusu ürkek sohbetimize doğru yol aldığımızda söyleyemediğin cümlelerin duldasına saklanırdın her defasında bilirdim nereye saklandığını sen gülerken gıdıklardın yarım bakışlarımı mutluluktan olsa gerek çok fazla konuşamazdım sadece anlaşırdık sessizce içtenliğe sobelenirken ✔ küsuratsız pi
aklı başında bir psikiyatr
aklı başında bir psikiyatr aklı başında bir psikiyatr yatıştırmaya çalışıyor görüyorum ruhumu çalan hırsızın dükkânındaki ucuz işleri o, kendimle olan hesaplaşmalarımda indirim yapıyor kendini sev derken şımartıyor içimdeki narsisti aklı başında bir psikiyatr manzaramı değiştiriyor gidip gelmelerimin içinde
kurgu mu gerçek mi
aaa sokağı
aaa sokağı pencereden kafamı dışarı uzattığımda defalarca izlediğim filmi izler gibiydim unutulmuş şarkılar toplayan eskicinin sesinde buldum en anlamlı nakaratı “artık ortaya çıkmalısın yılları sürükledim peşimde sen de benim gibi baş belası bir ihtiyarsın sözlerinden biraz fısıldasan ben
hadi yine iyiyiz
hadi yine iyiyiz onca onulmaz yaramıza rağmen azrail’i gülerek kapıda karşılıyoruz mezarlık korosu son istek şarkımızı soruyor ıslığın eşliğinde üstümüze toprak atıyorlar karanlığın aymazları bilmez kutsal döngümüzü ruhumuzda çiçek açacak baharı taşıyoruz hayat yeniden başlıyor, hadi yine iyiyiz
bakışlarına inşa ettiğim ülke
bakışına inşa ettiğim ülke her bakışında düşlerimin kapıları aralanıyor kendimi geride bırakıp senin topraklarına ayak basıyorum gözlerin sevdalı bir deryanın ortasında yükselen dağ sana ulaşmak için sözcüklerimin paçalarını sıvıyorum içtenliğini hissedince ıslanmamak mümkün mü düşüncelerim senin sevda kadehinden taşıyor
şeker dağıtan sokaklar
şeker dağıtan sokaklar insan kendisi ile baş başa kaldığında biriktirdiği gürültülerden uzaklaşır sonradan vazgeçse bile nice kararlar alır göremediği baharlara sözler verir saksıların kalbini kırmaya ant içer çiçekleri caddelerde koşarken düşler tüm kasıntı sınırları kaldırır ortak bir
iznin olursa kalbinin kapısını kıracağım
iznin olursa kalbinin kapısını kıracağım soğuk insanların tipisi her yanımı sarınca sıcak, içten bir köşe ararım kendime uluyan intikam dizeleri ecelimin topraklarından gelince bilirim, gönlüme çöken kışın çok zor geçeceğini ben sadece avucumdaki kalbi sıkışmış kar tanelerine güveniyorum
hepsi boş değil mi
aklımdaki şiir
aklımdaki şiir kapımı çalıp kaçan gizemli biri gibiydi ben sadece kim olabileceğini tahmin ederdim yıllarım hep böyle geçti gece yarısı açık kapıdan boş sokağa bakarak bir ara yazdıklarımdaki havlama seslerinden şüphelendim sanki asil sokak köpeği aklımdaki şiiri muştuluyordu barınaktan
kırık hisler hiç tutar mı
kırık hisler hiç tutar mı sabah kafam karışık uyandım penceremin çizdiği manzara karşımdaydı kendimi o tabloda bulamıyordum ağaçlar kuşları nasıl da ağırlıyordu benim ağacımı zamanında biri kesmişti zalim demeye bile dilim varmıyordu yalnızlık cümlelerini yüzüme çarptım güneş açan hasret
semadaki kuşun gülümsemesi
sema’daki kuşun gülümsemesi yıllar önce gönlüme yuva yapmıştı sözcükler kanatlanıp uçmaya hazırlar, şimdi büyüdüler umudun tuttuğu bulutlar anlatır gelenin hikâyesini işte o fotoğrafta, sema’daki kuşun gülümsemesi ürkek günaydınları gıdıklayan şehirdeydik bacalardan çıkan kara sevdalarla göğe yükselirdik çok uzun
gardiyanımdır bu hisler
gardiyanımdır bu hisler kahvem, şu anda bana en sıcak davranandır başımdaki kalabalık, güneşe hainlik eden ayazımdır üşürüm üşürüm, ince giyinmiş sözler ile üşütürüm her gülümsemeye aldanan mahkûm yaşar içimde gönlümdeki hapishanede gardiyanımdır bu hisler paslanmış kapıma onun haberini
biten sözler mezarlığı
imgeler başrolde
imgeler başrolde hasret yüklü bakışlara asılınca kirli çamaşırlar hesapsız kavuşmayı da bilmeli tabelasız muhasebeci aksayan yokuşun başında karıncalar hayal kırıklıkları toplarken belgeselden anlamaya çalışıyorlar bedava nakliye hizmeti verenleri vurdumduymazlar ormanında kuş siluetlerine kalbi kırılmış bir dal isyan
ahlar heybesi
ahlar heybesi topallayan sezgimle buldum samimi sözlerini koşsam geçmişe ve seni orada arasam gözyaşlarıma düşmüş bir sevda acemisi yüzmeye çalışır, senin kıyına yanaşsam yokuşunda taşıyorum ahlar heybesini sevda açlığımda katığımsın anlasana düzlüğümde gülüşün karşılıyor beni yarını gıdıklıyoruz bizi
kördüğüm duvarlar
faça
faça çocukluğumdan kalma hasretin bıçak yarasını taşıyorum yanağımda her güldüğümde façamda mekân tutmuş adam açıyor kollarını gözyaşlarımdaki tsunami ile yüzümün coğrafyasında nice şehirler batırdım defalarca beni terk eden haymatlos hislerin tanıdık sızını taşıyan hamaldım ✔ küsuratsız pi
palavracının cenaze töreni
kahraman olmak istemiyorum
aşk şişesinin dibi
altı çizili hisler
elma ağacının anlattıkları
sallanan sokaklara naralar eken
kadının anlatısı
mirasyedi
kırk
konuşur gibi
konuşur gibi pamuk arasında çimleniyor neşe niyetine beslediğin acıların hesap deryasında boğulmuş nemli zamanı geleceğe hazırlarken sana gelen çocuğu bıkmadan ağırla, düşlerindeki dükkânları kapatma içtenliği anlatan bir şeker ile gökkuşağına yeni renkler katılır, unutma “iyi olmana sevindim”
insanlığın yıkılmaz binası
insanlığın yıkılmaz binası kuralına uygun kurduğum tüm cümleler sarsıldı gecesini yitirmiş düşlerimle kaldım göçük altında bir sözcüğü kurtarayım derken diğerlerini yaraladım şimdi hayat devrik bakıyor çoğul öznelerin yüklemine kara bayrak ile yas tutanların gözyaşları sıkar yumruklarını yıkıntılardan uzanan
evsiz kasaba
şiirsel
şiir-sel dağın yaralı taşlarının dertlerini dinleyen kuş dilinde hikâyeleri heybesinde toplayan nehrin coşkusunu yıldızlara götüren asırlardır hırgürden sıdkı sıyrılmış derviş kurdun hayaletini gördüm şiir-sel sohbetler aktı düşlerime penceremi açtığımda güneş misafir oldu gözlerime bir süre körlükten sonra
abidik gubidik
çil çil çileler
seninle gelenler
seninle gelenler sesin rüzgârım ile yoldaş olduğundan beri kutsadığım kentin duvarlarını söz ile yıkıyorum uzun sürsün, bozulmasın diye yolun güzelliği düşlerim yıldızları bir adım geriden takip ediyor gören utanıyor senin çıplak gerçeklerinden terli sokaklarda aç çocukları doyuruyor peşime
kırbaçsız mevsim
kı(s)sa
yol dizelerinin musahibi
yol dizelerinin musahibi ağzından düşürüyordu izmaritleşen sözleri dumanı tepesinde dağ gibi gidiyordu geçmişini getiren yola dalgın dalgın bakınca acılarının derinliğindeki mekâna ulaşıyordu tükürüğünde boğulan rüzgârın çırpınışlarıydı o anlam veremedikçe kasırganın şarkısını söylüyordu yol uzadıkça geride bıraktığı enkaza bakamıyordu
kaygı kayığı
kaygı kayığı karanlık denizin ortasındaydı ama nereye baksa lebideryaydı bir parça güvene tutunmuştu kendini kıyıdan kıyıya vurmuştu dalgalar gözlerinde taşıyordu hesaplaşmalar beynine mekân kurmuştu ya göktaşı düşseydi ya yertüyü havalansaydı tutunacak dal bulamadı kendi ormanına sığındı limanları yakalı
çaçaron çeroki
başlığı olmaz
başaklar da sararacak ama
toz toprak çamur
dalganı geç
üç
elbette gördüm
elbette gördüm üstündeki yırtık düşlerin pelerini ile şehri avuçlarına alarak koşuyor korkak masal kahramanlarını yere seriyor erik dalında asılı kalmış çocukluğum ömür penceresinden dalarak izliyor telaşların sokaklarda çarpışmasını özgür çıkıp parya olarak dönen kendini uzaklarda arayan gençliğim
uslanmak yok
imgemsin
imgemsin hasret rüzgârları getirir kokunu şiirden baharları yaratan eşsiz çiçeğimsin kucağını açar dağlarımın doruğu kavuşmayı bıkmadan anlatan imgemsin… ayaklarıma takılır saçtığın sözcükler karanlık cümlelerde açan güneşimsin dalı kırık olsa da kanatlanır gülüşler asık suratlı ormanı kuşatan imgemsin…
sakın kimseler bilmesin
sakın kimseler bilmesin ışığını kaybetmiş yetim gündüzüm güneşimi ararım dağların arkasında karanlığın sebebi benim, üzgünüm yaralı ormanları sardım asi kıvılcımla söz ver bana, sakın kimseler bilmesin… sudan sebeplerin çatlamış toprağıyım nefret tohumu susuz bırakır beni cennetteki evsizlerin çile
hasretin boş bavulu
şairin vasiyetnamesi
bahaneler mezarlığı
beşik kertmesi
diğer yarımı (s)arıyorum
kirli çamaşırlar
yolculuğun böylesi
her mevsimde seviyorum seni
her mevsimde seviyorum seni güz sarmaş dolaş, rüzgârın şarkısıyla dökülür takvim yaprakları yaşanmışlıklar ağacından sararmış hisler yola düşer aşıklar otogarında… içimde dilbaz şair tekrarlar duasını toplar sevdalı dizelerin sevabını duyuyor musun geceleri avazımı her mevsimde seviyorum
seni anlatan şiirleri beklerken
seni anlatan şiirleri beklerken özlem dolu sözlerim taşıyor eskimeyen sohbetlerimin sokaklarından kıvrılmış silüetler karışıyor kalabalığa… tek kişilik ülkenin başkenti oluyorum seni anlatan şiirleri beklerken… sevdalı günlerim mevsimlerini arıyor polat gibi yapraklar hesap soruyor güzden kuruyup dalından düşüyor güneş
rüzgârında kalmış fesleğenim
rüzgârında kalmış fesleğenim güneşini arıyor günlerim akan zamana anlam katmaya çalışıyor zaman yatırıyor beşiğinde ihtiyar gerçeklerle kalıyorum baş başa hatırlanmayan sözcüklerin piriyim ne de olsa herzevekil olmaya kararlıyım her sevdalı şiire akıl veriyorum sohbetler birden kısalıyor yolları sanki çocukluğumda
bir bilsen
bir bilsen çocuk resimlerinde saklıyorum içimdekileri seni andıkça renkler birbirine karışıyor… uslanmaz bir ezgi tutunuyor dilimin ucuna mızıka çalarak yıldızları topluyorum … sakın kimseler bilmesin aklımdan geçip gidenleri… uçurtmama yükledim tüm şiirleri savrulup duruyorum göğün kucağında… seni arıyorum
şiirden güne açılan pencere
aykırı terzi
ne anlatıyor bu şiir
ne anlatıyor bu şiir yıldızlar düşüyormuş göğün göğsünden aç bebeler doyuyormuş ışıklı ninnilerle… sokaklar sarıyormuş üşüyen yalnız şehri geç kalkıyormuş yataklarından saatler… bunların hepsi yetmiyormuş gibi şiirin sıradanlığına başkaldırmış dizeler… yılların açlığı ile oturmuş samimiyetin sofrasına çıkınında taşıyormuş
zincirleme ayağıma takılan sözcükler
zincirleme ayağıma takılan sözcükler 1- gök her şeyin gökten geldiğine inanıyordu tanrıların göz yaşlarıydı yağmur güneş göğün meşalesiydi… asırlarca aydınlandıktan sonra inançlı olanlar bulurdu çareyi ayaklar altında kalan yeryüzünde… “gök, denize sevdalanmış; yağmur olup dökmüş içini”
kuşatma
derya
şiir tarlası
şiir tarlası uzandım boylu boyunca seni beklediğim şiir tarlasına eli çiçekli sevgililer geçiyor üstümden ağaçlar muştuluyor taşların sırrını yapraklar saklıyor doğacak meyveleri ve sen sevgilim kızıl elbisenle yıldızların balosundasın yüzümü okşuyor ellerin otlarla… kaç asır düştü takvim yapraklarından
kendi göbek bağını kesen
hoş geldin
hoş geldin hoş geldin merhabasız yağmurum… kentin suçlarına dağların sırlarına ortak olanım… saçlarımdan damla damla akarken ağarır suspus derbeder yanım… büyük bir gümbürtüyle yıkılır göğüs kafesimde bencilleşen ülke… hoş geldin umarsız çocukluğum… oyunlarımın senaryolarıyla oyuncak sepetinde yitirdiğim anılarım… dedikodular
düpedüz şiir
(düpe)düz şiir horozunu kesmiş bir şehrin sessizliğinde uyanıyor beni var eden kızıl düşüm çocukluk anılarım ayağıma dolaşıyor boyum uzuyor bir anda, musluğa yetişiyorum akıtıyorum içimde büyüttüğüm nehri kayboluyorum anlam yüklediğim sularda kayık mı evet bir kayık var yakınımda biniyorum
mıh
mıh arkamda alacaklı defteriyle koşturup durur esnaf çırağı geçmişim önümde sarkan dallarıyla sarıp sarmalar umut ağacı geleceğim ben yırtık zamanı diken işini bilenlerin topraklarında mülteci kör terzi gezinirim gündüzün düşünde dokunurum sevdanın duvarlarına elimde yerçekimine direnen
sadece şiir sadece sen
sadece şiir sadece sen ayık gördüğüm rüyaları ağırlıyorum gerçeklerin asık suratlı tokluğunda… bir dedikodu yükseliyor evin içinde kendimden şüphe ediyorum yokluğunda… üstü kirli çocukluk anılarımı kucaklıyorum yaşlanmış asi umutların çokluğunda… dilimde kafası güzel bir şarkı binlerce yılın mirası
başıboş şiirlerin yalnızlığı
başıboş şiirlerin yalnızlığı tüketiyorum kafası güzel günleri mülteci hisler meyhanesinde içiyorum ölü uyandıran içkisini yas tutar gibi düğün evinde… günde üç öğün seni düşlüyorum aç geleceğim ve tok geçmişimle tüm rezil sırlarımı mühürlüyorum kasıntı cümlelerimin eşliğinde… yaşanmışlıklarım
sen oluyorum
sen oluyorum dinsin diyorum dinmiyor biliyorum zelzele olup sarsılıyor aralıksız seni hatırlamalar… geveze şarkılarım susuyor sahipsiz sözlerim yıkılıyor derin anlamlarda boğuluyorum… görsün diyorum görüyor biliyorum körebe olup oynuyorum seni görmeyen zamanla… yalnızlaşan dallarım kırılıyor sensizleşen yapraklarım dökülüyor ıssız
pos bıyıklı gerçek
pos bıyıklı gerçek köse fedailerle güne tutundu berber güneşi doğurduğunda… masallar kendini avutuyordu anılar beşiğinin kucağında… mutludur hatalarının tek hamalı yokuşta taşır, kırbacını sırtında… reyhan kokan kayığın bahçıvanı pinti gibi toplar kendini sularda… satılık diller var mitralyöz
ikinci evini alan sokak kedisi
ikinci evini alan sokak kedisi sessizlik deryasında çırpınıyor kendini geçmişinde yitirmiş can… derin pişmanlıklara batıp, çıkıyor sonra şiir olup yüzüyor zaman… güz çığlığıyla anlam buluyor kış döküyor gözyaşını masalında ağaç… periler sarkıyor dallardan, ıslanmış dilek ağacında dua ediyor