bir bilsen çocuk resimlerinde saklıyorum içimdekileri seni andıkça renkler birbirine karışıyor… uslanmaz bir ezgi tutunuyor dilimin ucuna mızıka çalarak yıldızları topluyorum … sakın kimseler bilmesin aklımdan geçip gidenleri… uçurtmama yükledim tüm şiirleri savrulup duruyorum göğün kucağında… seni arıyorum
kendini bilmezlere beyitler
kendini bilmezlere beyitler taşlı yolların âşığı olmadan düz ovanın türküsünü söylersin… kırılmış dala merhem bulmadan duyarsız ormanın derdini dinlersin… yetimin canevine taht kurmadan mazlumlar ülkesinde sultan gibisin… başkasının kişiliğini döversin durmadan özünü anlatan ne varsa sırtını
şiirden güne açılan pencere
aykırı terzi
ne anlatıyor bu şiir
ne anlatıyor bu şiir yıldızlar düşüyormuş göğün göğsünden aç bebeler doyuyormuş ışıklı ninnilerle… sokaklar sarıyormuş üşüyen yalnız şehri geç kalkıyormuş yataklarından saatler… bunların hepsi yetmiyormuş gibi şiirin sıradanlığına başkaldırmış dizeler… yılların açlığı ile oturmuş samimiyetin sofrasına çıkınında taşıyormuş
aşk (d)olsun yeryüzü
zincirleme ayağıma takılan sözcükler
zincirleme ayağıma takılan sözcükler 1- gök her şeyin gökten geldiğine inanıyordu tanrıların göz yaşlarıydı yağmur güneş göğün meşalesiydi… asırlarca aydınlandıktan sonra inançlı olanlar bulurdu çareyi ayaklar altında kalan yeryüzünde… “gök, denize sevdalanmış; yağmur olup dökmüş içini”
doğuştan parya
feryadın kanatları
kavanozda kopan fırtına
kavanozda kopan fırtına bir şeyler söyle bize fedai sözcüklerden ürken yanımız bir şeyler yap durma çiçeğine sahip çıkamayan baharımız… yürüyecek yolumuz yeşerecek umudumuz kırılacak hayallerimiz devrilecek cümlelerimiz yeniden ayağa kalkmalarımız asi şiirlere sarılmalarımız tükenmeyecek… hislerimizin alnına kara